15 yıllık kurumsal hayatım boyunca, camı bile açılmayan plazalarda sabah karanlıkta işe gidip akşam karanlıkta evime döndüğüm günler geçirdim. Hayatımın yarısı, düşünmeden koşturmak, olmazları oldurmaya çalışmak ve işimi hayatın amacı olarak görmekle geçti. 2015 yılında eşimle birlikte metropol hayatından uzaklaşıp, dingin ve mütevazi bir yaşama adım attık.

Dijitalleşen dünyada herkesin ve her şeyin aynılaştığını görmek üzücü… Üretmeden tüketen bir toplum olduk. Özenle yapılmış, emek verilmiş şeylere özlem duyar hale geldik.

Şimdi, Atelier Simi olarak, hayatımdaki farkındalığı ve ince işçiliğe duyduğumuz özlemi iş yapış şeklime de yansıttım.
Her gün, geleneksel üretim tekniklerine sadık kalarak, sakin ve keyifli bir şekilde üretim yapıyor ve eline alan herkese bu özeni hissettirmek için çabalıyorum.